Beslenme insanın hayatını devam ettirebilmesi için en temel ihtiyacıdır. Yılların geçmesiyle değişen hayat koşulları beraberinde farklı beslenme alışkanlıklarını ortaya çıkardı. Aile büyüklerimize sorduğumuzda, çoğunun köylerde yaşadığını, kendi bahçesinden taze sebze, meyveler tükettiklerini, kendi ineklerinden, koyunlarından elde ettikleri sütle, etle, peynirle beslendiklerini duyuyoruz. Çoğu paketli ve işlenmiş gıdalardan uzak doğal bir yaşam sürmekteydi. Köylerden şehirlere göçlerin başlamasıyla, organik gıdaların tüketiminden uzaklaşan ve daha çok işlenmiş gıdaların tüketilmeye başlandığı bir beslenme alışkanlığı benimsendi. Hatta öyle bir zaman geldi ki televizyonlarda tereyağı zararlı onun yerine margarin tüketin, anne sütü faydalı değil çocuğunuza mama verin gibi birçok reklam yapılarak, işlenmiş gıda tüketimini arttırmaya ve insanların beslenme alışkanlıklarını daha fazla değiştirmeye yönelik 3. kişiler hayatımıza el atmaya başladı. Zaman ilerledikçe insanların hızlı beslenmeye yönelmesi ile hayatımıza birçok fast-food girerek işlenmiş gıda tüketiminde zirveye ulaşmış bulunduk. Peki bu durum beraberinde ne getirdi? Eskiden insanlar bu kadar sık hastalanıyor muydu? Kanser hastalıkları bu kadar sık görülüyor muydu? Mide rahatsızlıklarına, alerjik hastalıklar fazla mıydı? Bu soruların cevabının hayır olduğunu çoğumuz biliyoruz. O zaman bu sorunlardan eskiden insanların hayatında olmayıp, şimdi bizim hayatımızda olan gıdaları suçlasak haksız sayılmayız bence.
Gıdalara katkı maddesi eklemekle kalınmıyor birde genetiğiyle oynuyorlar. Fareler üzerinde genetiği değiştirilmiş gıdalarla ilgili çalışmalar yapıldığında çıkan sonuçlar; karaciğer yetmezliği, kısırlık, bağışıklık fonksiyonlarında azalma olduğu gözlemlenmiş. Hala işlenmiş gıdalarla ilgili kopartılan yaygaranın abartıldığını düşünmüyorsunuzdur umarım. Ülkemizde GDO tarımı yasak ancak yurtdışından ithal edilen ürünlerde GDO’ lu mısır, soya gibi ürünlerin kullanıldığı aşikar. Ayrıca tarımına izin verilmeyen GDO’lu ürünlerin hayvanlarda yem olarak kullanılmasına da izin var. Ee şimdi ne oldu? O hayvanların etini yediğimizde yine genetiği değiştirilmiş gıdayı almış olduk. Peki biz GDO içermeyen, merada otlamış eti nerden bulacağız kısmına gelirsek, sevdiğim bir doktor kitabında şöyle diyor ‘’ Bundan 10 sene önce bir kasaba, bir markete gidip serbest dolaşan tavuk istiyorum dediğinizde kimse bir şey anlamazdı. Ama endüstriyel tavukçulukta GDO’lu yem ve antibiyotik kullanımı, bunların sağlık üstünde ki olumsuz etkileri konusunda bilinçlenme başlayınca değişim de başladı. Ancak biz talep ettikçe, biz ısrar ettikçe değişim mümkün. Kasabınıza gidin ve talep edin. Siz talep ettikçe kasabınız merada yayılan hayvanın etini bulmak için araştıracak, üretici de talebi karşılamak için harekete geçecek. Parayı veren düdüğü çalar. Parayı veren sizsiniz, aldığınız gıdanın fıtratına uygun, doğru gıda olup olmadığını sorgulayın!’’ Ne yiyeceğiz? hiçbir şey doğal değil ki sorusunun da cevabı bu şekilde. Biz bilinçli tüketiciler olursak ve yediğimiz şeyleri sorgularsak, organik sebze-meyve pazarları açılmaya başlandığı gibi diğer gıdalar içinde talep doğrultusunda değişimler başlar. Şimdi gelelim paketli gıdalarda nelere dikkat edeceğimize. Öncelikle trans yağ içermemesine ve sonra içinde ki katkı maddelerine. Katkı maddesi; tek başına gıda olarak tüketilmeyen, besleyici değeri olan veya olmayan, gıdanın üretilmesi, işlenmesi, hazırlanması, ambalajlanması, taşınması, depolanması sırasında gıda maddesinin tat, koku, görünüş, yapı ve diğer niteliklerini korumak amaçlı kullanılan maddelerdir. Dünya sağlık örgütü tarafından, tüketilmesi sonucu kanser yaptığı kanıtlanan katkı maddeleri yasaklanırken, az miktarda tüketilmesinde sorun oluşturmayan, ancak fazla miktarda alınmasıyla sağlık sorunları oluşturabilen katkı maddelerinin kullanımına izin verilmektedir. Katkı maddelerinin sebep olabileceği sorunları inceleyelim. Sodyum nitrit (E250); hamile farelerde yapılan deneyler sonucunda, hem anne hem de yavru farede kromozomların anormalleştiği, kan yapımını etkileyerek problemlere neden olduğu, beyin gelişimini etkileyerek ölü ve düşük doğum ağırlıklı yavruların doğmasına sebep olduğu gözlemlenmiş. Salam, sosis, sucuk gibi işlenmiş et ürünlerinde bulunan, sodyum nitrit (E250) veya potasyum nitrit (E249) gibi maddeler kanser riskini arttırmaktadır. Bu ürünlerin günde 50g tüketilmesi, bağırsak kanseri riskini %21 arttırdığı görülmüş. Hiç aldığınız bir ürünün arka tarafına baktığınızda ‘’ Çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sebep olur’’ yazısını gördünüz mü? Bu şekilde sağlığa olumsuz etkilerini bazen böyle açıkça yazıyorlar ama kim okuyor? Tatlandırıcı olarak kullanılan aspartam (E951) ve aroma verici olarak kullanılan monosodyumglutamat( MSG) (E621) ile yapılan bir araştırmada farelerde epilepsi nöbetini arttırdıkları, nöbeti tetikledikleri görülmüş. Ayrıca aspartamın insanlarda migreni tetiklediği görülen etkileri arasında. Karragenan (E407), titanyum dioksit (E171) gibilerinin iltihabi bağırsak hastalıkların oluşmasına sebep olabileceğine dair görüşler vardır. Gıda katkı maddeleriyle ilgili, alerji ve cilt problemlerine, huzursuz bağırsak sendromu gibi hastalıklara yol açtığı da raporlar arasında. Sağlığa olan etkileri dışında dinimiz olan islama göre haram olan bazı katkı maddeleri de mevcuttur. Bunlar ; böcek kanından elde edilen renklendirici karmin (E120), yine böceklerden elde edilen parlatıcı madde şellak (E904), hayvani ve bitkisel yağlardan elde edilebilen mono ve digliserit tuzları (E471, E472, E473, E474, E475, E476, E477) (bitkiden elde edildiği biliniyorsa kullanımında sakınca olmadığı belirtilmiş) ve jelatin (E441), bitkiselse veya sığır jelatini şeklinde ifade ediliyor ve helal kesimden elde edilmişse kullanımında sakınca görülmemiştir. Sonuç olarak gıda üreticilerine düşen görev üretimde kullanılması zorunlu katkı maddelerinin önerilen miktardan fazlasının kullanılmamasıdır. Bilinçli tüketici olarak biz de aldığımız gıdaların arka kısmında ki içerikleri okumalı ve gıdalarımızı bu şekilde satın almalıyız. Gün içerisinde fazla miktarda, abur cubur ve işlenmiş gıda tüketiminin, vücudumuza aldığımız katkı maddesi miktarını arttırdığını bilmeliyiz. Ve oluşturabileceği sağlık sorunlarını göz önüne alarak, işlenmiş gıda tüketiminin önüne geçemiyorsak minimum miktarda tutmalıyız. Beslenme içeriğimizi zenginleştirerek yeterli ve dengeli beslenmeliyiz. Mümkün olduğunca hazır yemeklerden kaçınarak ev yemeklerini tercih etmeliyiz. Unutmayın ki evde yapılan bir kek, bir puding dışarıdan aldığımızdan çok daha sağlıklı ve lezzetlidir. Dışarıdan aldığımız birçok ürünün evde yapabileceğimiz tarifini rahatlıkla internetten bulabiliriz. Bu gibi şeyler basit görünebilir ama emin olun sağlığımız için önemli adımlardır. Sağlıcakla kalın.
Anahtar Kelimeler: