“Öz” Güven Nedir, “Ne Değildir”...?

  • 22.04.2022 05:35
  • Okunma: 3333 kez

Ayten Çalış Kurtçu


"Şuurlu Bir Yolculuk" İçin...

Esasen “öz güven” ile “kendini pazarlama” arasında son derece kalın bir çizgi var. Ne var ki bu kalın çizgi, şimdilerde hiç iş görmüyor. Hatta silinip gitti desek yeridir. Nerede kendinden bahseden, âdeta kendini milletin gözüne sokmaya çalışan tipolojiler var; onlar öz güvenli sanılıyor. Oysa öz güven sahibi bir insan, “kendinin altını çizmeye” gerek duymaz. Zira kendine duyduğu güveni cilalayıp parlatmaya ihtiyacı yoktur. Sadece belirli bir strateji dâhilinde üretir ve yürür. O kadar…

“Kendini pazarlama” ifadesinin son derece kaba olduğunun farkındayım elbet. Ne var ki psikolojide “benlik sunumu” olarak ifade edilen o doğal durum-fıtrî hâl, bugün o denli vahim ve anomali bir hâl aldı ki; artık “kendi çalışmalarını ve yeteneklerini tanıtma” çerçevesinde kullanılır olan “kendini pazarlama” söylemi de bir hayli kibar kalmaya başladı.

Etrafımız ne kadar önemli bir insan olduğunu, ne denli büyük başarılara imza attığını, toplum yararına ne muhteşem işler yaptığını anlatmak için kendini parçalayan insanlarla dolu. Hamd olsun dört bir yanımız örnek insanlarla çevrili! Ancak bu harika tablo; ne enteresandır ki bireylerdeki mutsuzluğa, tatminsizliğe ve yönsüzlüğe bir çare olmuyor.

Neden acaba?

Etrafımız bu denli olağanüstü, bu kadar kendini gerçekleştirmiş, âdeta kendini topluma vakfetmiş insanlarla dopdoluyken; neden toplum sağlığı ve huzuru açısından temenni edilen noktada değiliz? Neden artık insanların birbirine güvenmediğinden, bencilleştiğinden, vahşileştiğinden, şiddet yönelimi içinde olduğundan, başımıza bir hâl geldiğinde gözü kapalı kapısını çalacağımız kişilerin oldukça azaldığından ve olmazsa olmaz hassasiyetlerin yitirildiğinden söz ediyoruz? Bu hesapta önemli bir karışıklık olmalı…

Geçtiğimiz günlerde; genetik kodlarını taşımaktan mutluluk duyduğum Trabzon Vakfıkebir’de sosyal bir deney yapılmış ve bir genç, tezgâhında satış yapan yaşlı teyzeye “Öğrenciyim de! Çok param da yok. Bir tane mandalina alabilir miyim acaba?” diye sormuş. Teyzemiz de Anadolu’ya ve anne olmanın verdiği o müşfik tabiata has bir tavırla “Ne demek evladım!” deyip tezgâhtaki diğer ürünlerden de vermeye başlamış. Hatta yanında duran ve kendisine yardımcı olan diğer teyze de ona eşlik etmiş, birlikte o gence birçok şey ikram etmişler. Genç çocuk “Ben bir tane istedim, siz bana birçoğunu verdiniz!” deyince de tezgâh sahibi teyze şunu söylemiş; “Sana durumun kötüdür diye vermedim. Öyle bir şey geçmesin aklından! Benim oğlum da Tokat Zile’de okudu. Aklım hep ondaydı, burada talebeleri görünce de hep verirdim onlara. Şimdi annenin aklı da sendedir! İllaki bir şeye ihtiyacın var diye vermedim. Arkadaşlarına verirsin, yersiniz!” Derken konuya şahit olan üçüncü bir teyze de karşı tezgâhtan gelip başka ikramlar getirmiş ve “Al bunu, al!” diyerek gence vermiş. Genç çocuk “Yok, ihtiyacım yok teyzem! Sağ ol. Allah razı olsun!” dese de, diyalog “Bir ihtiyacın olduğunda gel her zaman, para önemli değil!” cümlesi ile nihayet bulmuş.  

Şimdi bizler de bu örnekleri sosyal medyada paylaşıp mutlu oluyoruz. Açıkçası “bu hesapta da” bir karışıklık var! Biz hangi ara bu doğal gerçeğimize hayret etmeye başladık acaba? Ne vakit bu örnekleri görünce iç geçirir olduk! Zira içinde doğup büyüdüğümüz has kültürümüzün rutini, sıradanı olan hâllere bakıp bakıp duygulanıyorsak; iyiden iyiye bir irtifa kaybı yaşıyoruz demektir. Halbuki derin kültürümüz açısından bunda hiçbir olağanüstülük yok. BİZE ne oldu ki, bugün bu tablolara sevinir olduk? Oturup bunları düşünmeliyiz. Tıpkı “Gerçek öz güven nedir, ne değildir?” sorusu gibi! Hepsine bir bir kafa yorup, “doğru tanımları” ortaya koymalıyız. Aksi hâlde üretimi, anlamı, derinliği, olgunluğu ve edebi değil “kendini parlatmayı” âdet edinip trajikomik fotoğraflar veren sığ bir nesil yetiştirme tehlikesiyle yüz yüze kalacağız. Çünkü gençlerimizin gözlemlediği rol modellerde ciddi problem var.

Sonuç olarak “kibri, basitliği, hamlığı öz güven sanan bir anlayışa hizmet etmek” tehdidiyle bir an evvel yüzleşmeli ve “öz’den kaynaklanan gerçek güven”in arayışına düşmeliyiz. Zira kimliğimize yakışan, hem manevi hem de tarihsel olarak bizden beklenen budur…

Yazarın Yazıları