Taassup, Toplumsal Bir Hastalık mıdır? Bir Hastalık Değil midir?

  • 22.04.2022 06:29
  • Okunma: 1351 kez

Taassup, Arapça kökenli bir kelime olup sözlükteki anlamı ‘BAĞNAZLIKTIR’ TIR. Bir görüş ve düşünceye, bir kişi ve topluluğa körü körüne bağlanmak, taraf olmak, akraba ve kavminin fertlerine aşırı ölçüde sevgi gösterip yardımcı olmak ve onları kayırmak anlamına gelir. Günümüze taşırsak, HEMŞEHRİCİLİK, AYNI PARTİLİ OLMAK, AYNI OKULLARDA OKUMUŞ OLMAK, AYNI DİLİ KONUŞMAK, AYNI İNANCI PAYLAŞMAK, AYNI TAKIMI TUTMAK... gibi örnekler çoğaltılabilir.

Yaşadığımız çağda gençler işe girebilmek için iktidar partilerinin teşkilatlarına girmek zorunda kalıyorlar, aynı görüş ve düşünceleri paylaşmasalar da. Üniversitelerde öğretim elemanı alımın da öncelik kendi mezunlarına verilmektedir. Kamuya ait iş yerlerinde vatandaş işini çabuklaştırmak için hemşehri bulmaya yeltenmektedir. Halk arasında TAASSUP bazen dini değerlerle örtüştürülerek insanlar suçlanmaktadır. Anadolu’da mirastan kız kardeşlere pay verilmemesi, erkek torunların kız torunlardan neslin devamı açısından üstün görülmesi gibi örnekler çoğaltılabilir.

Taassup; terim olarak: Din, ahlak, adet, görüş ve düşünce gibi konularda haksızlık ve husumet derecesine varacak ölçüde saplantıya düşmek demektir. Adaletsiz tavırlara neden olur. Anadolu’da bir anlayışa göre "SALI GÜNLERİ YOLA ÇIKMAK İYİ DEĞİLDİR", YOLA ÇIKTIĞINDA ÖNÜNDEN TAVŞAN GEÇERSE HAYRA ALAMET DEĞİLDİR, GECELERİ EVİN YAKININDA BAYKUŞ ÖTERSE, BİRİ ÖLECEK" şeklinde İslam Diniyle ilgisi olmayan BAĞNAZLIKLAR mevcut olup, buna karşı fikir beyan ettiğiniz taktirde inancınızın zayıflığı dile getirilmektedir.

Bir insanın içinde yaşadığı toplumun ortak değerlerine bağlı olması ve onları koruyup savunması, taassup değildir. Dini, milli ve Ahlaki değerleri korumak, yaşatmak insan olmanın gereğidir. Bu çerçevede geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız bazı anlayış ve tavırlara da yer vermek istiyorum.

Bir bayanın başını örtmesi gericilik olarak algılandı. Laiklik karşıtı olarak nitelendirildi. Bununla da kalınmadı devleti idare edenler tarafından kanuni düzenlemeler yapılarak;

* Bu ülkenin genç kızlarının okullara başörtülü gitmelerinin önüne geçildi,

* Kamuya ait işyerlerinde başörtülü çalışma yasağı getirildi,

* Kamuya ait sosyal tesislere başörtülü girişler yasaklandı, anne baba çocuklarının düğün törenlerine alınmadılar,

* Sağlık cüzdanlarındaki başörtülü fotoğrafların başı açık olarak değiştirilmesi gerçekleştirildi,

* Eşinin başı kapalı olan devlet memurlarının sicilleri ile oynandı, bazılarının işlerine son verildi, bazıları da baskılara dayanamayarak eşlerinin başlarını açmak zorunda kaldılar,

* Yemekli toplantılarda içki içmeyenleri gericilikle, bağnazlıkla suçladılar,

* Başörtülü milletvekilinin T.B.M.M. toplantı salonuna girmesi engellendi,

* İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü tarafından sağlık personeline verilen emir gereğince başı kapalı kadınların sağlık muayeneleri engellenmeye çalışıldı,

* Başörtüsünün adı TÜRBAN olarak değiştirilerek CUMHURİYET karşıtı olarak nitelendirildi.

Günümüze gelince; bir eski milletvekili Fikri SAĞLAR, türbanlı bir hakimin kendisini yargılaması durumunda ADALETLİ olmayacağı nitelemesinde bulunarak bu ülke insanın milli değerlerini, hiçe sayma pişkinliğini maalesef göstermiştir.

Öte yandan bazı tarikat mensuplarının da, başı açık kadınlara, pantolonlu genç bayanlara karşı tutumları, hasta bir bayanın erkek doktorlara muayene olmasına aile toplantılarında erkeklerle birlikte aynı salonu paylaşmalarına bakışları da yüce dinimize mal edilmeye çalışılan BAĞNAZLIK örnekleridir.

Hatta çatal, kaşıkla yemek yemenin günah olduğunu savunan yemeklerini elle yemeye çalışanların olduğunu ifade edebilirim. Bu kadarı da olmaz diyeceksiniz. Çocukluğumda bisiklete gâvur icadı binilmez günahtır diyenlere, Hacca o zaman buyurun DEVE ile gidin neden otobüse biniyorsunuz? Dediğim günleri hatırlıyorum.

Bütün bu açıklamalardan sonra TAASUP kelimesini tekrar mana itibariyle ele alıp değerlendirmek istiyorum.

TAASUP: Türk dil Kurumuna göre BAĞNAZLIKTIR, Bir şirke körü körüne bağlanmaktır.

TAASUP: Dilimize Arapçadan geçen bir sözcüktür. Birkaç manada kullanılmaktadır.

Bu kullanımı hem olumlu, hemde olumsuz kavramlar içermektedir, sözcüğün anlamının özü, bir düşünceye fazlası ile bağlanmak demektir. Kimi yerde düşüncelerini sonuna kadar savunmak anlamı taşır, bazı yerlerde ise fanatik düşünceleri temsil eder.

TAASUP: Doğru ve yanlışlığına bakılmaksızın bir düşünce veya ekolün savunuculuğunu yapmak, mensubu olduğu din, mezhep yada partiyi her halükarda desteklemek, doğruluğu araştırılmadan karşıt düşünceye saygısızlık etmek, bu düşünceye bir inanışa aşırı ölçüde bağlanıp ondan başkasını düşünmemek, ayrıca kendi yandaşlarına ister haklı isterse haksız olsunlar mutlak destek vermek onların tarafını tutmak.

Oysa Müslüman her görüş ve düşünceye açıktır. "ONLAR SÖZÜ DİNLERLER VE EN GÜZELİNE TABİ OLURLAR. İŞTE ONLAR ALLAH'IN KENDİLERİNİ DOĞRU YOLA İLETTİĞİ KİMSELER İŞTE ONLAR AKLI BAŞINDA OLANLARDIR." (Zumer Suresi, 18)

Taasup daha ziyade kavmiyet, din, mezhep, ideoloji alanında tezahür eder, ayrıca şahısları putlaştırma şeklinde de gözükür.

Geçmişi körü körüne taklit etmek, yeniliklere açık olmamak kınanmıştır. "ONLARA; ALLAH'IN İNDİRDİĞİNE VE RESÜL'E GELİN DENİLDİĞİNDE BABALARIMIZ, ÜZERİNDE BULUNDUĞUMUZ YOL BİZE YETER DERLER. PEKİ ATALARI HİÇBİR ŞEY BİLMİYOR VE DOĞRU YOL ÜZERİNDE BULUNMUYOR İSELER DE Mİ?" (BAKARA SÜRESİ.170)

Bilgisizlik, ölçüsüzlük, muhakemesizlik, gibi olumsuz zeminlerde yeşeren ve sınır tanımayan nefsani arzulara kapılmaktan kaynaklanan taassup, fert ve toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmesinin önünde duran büyük bir engeldir. Bu hususla ilgili çarpıcı bir örnek vermek istiyorum.

Günümüzde "LATİN HARFLERİ İLE OKUMA YAZMA YAPMANIN" yanlış olduğunu yüce dinimizle ilişkilendirilip "ARAPÇA HARFLERLE" eğitim öğretimin yapılması gerektiğini savunanlar bu dönüşümü yapanları "İSLAM DİNİ" karşıtlığı ile de suçlamaktadırlar. Terside söz konusu, Ortaöğretim Kurumlarında DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ konulmasına LAİKLİK ELDEN GİDİYOR diye karşı çıkanlarda maalesef dün olduğu gibi bugünde mevcuttur. Ayrıca EZAN'ın Türkçe okunmasını isteyenler mevcut, İslam dininin tüm insanlığı ilgilendiren beynelmilel birdin olduğunu unutuyorlar, Bu kesim şunu da unutuyor. İstanbul şehrini düşünün, minarelerden yükselen ALLAH'U EKBER, ALLAH'U EKBER... seslerinden; Türk'ü de Arab'ı da, Alman'ı da Fransız'ı da, Amerikalı'sı da, İngiliz'i de... Namaz kılmak için müslümanların camilere çağrıldığını anlamaktadır. Bu fikri savunan­ların Camilerle, namazla ilgilerinin olmadığımda rahatlıkla ifade edebilirim.

Bunların amacı ÜZÜM YEMEK DEĞİL, BAĞCIYI KOVMAK ÖLDÜRMEK.

Taasup, sevgiyle kucaklama anlamına da gelmektedir. Buna göre akli ve nakli delillere dayanan hususlarda gösterilen duyarlılıklar, tutuculuk veya bağnazlık olmadığı gibi; doğrulukları, İslam alimleri tarafından akli ve nakli delilerle ispatlanmış olan dini meselelerin, herhangi bir şüphe ve tereddüt eseri göstermeden kararlı bir tavırla yerine getirmeleri de, asla bir aşırılık veya taassup sayılamaz

Ancak, elinde hiç bir delili ve makul bir gerekçesi olmayan bir insanın, herhangi bir konuda, körü körüne inat ve ısrar etmesi ise tam bir taassuptur.

Bilgisizlik, ölçüsüzlük, muhakemesizlik, gibi olumsuz zeminlerde yeşeren ve sınıf tanımayan nefsanî arzulara kapılmaktan kaynaklanan taassup, fert ve toplumun sosyal kültürel ve ekonomik gelişmesinin önünde duran büyük bir engeldir.

TAASSUBUN SEBEPLERİ

Taassubun birçok sebebi vardır. Bunlardan bazılarına değinmek ve açıklamak yararlı olacaktır.

GÜVENMEK: Sevilip sayılan bazı itibarlı kişilerin görüşlerini, bir muhakeme ve değerlendirmeye tabi tutmadan, onlara güvenerek olduğu gibi kabullenmektir. Aslında böyle bir güven anlayışı, İslam'a aykırıdır. Çünkü İslam dini, akli ve nakli delillere dayanır. Dolayısıyla, ileri sürülen görüşün delillerini ve gerçeğe uygunluk durumunu araştırıp bir sonuca varmadan, bir müslümanın onu kabul, ya da reddetmesi doğru olmaz, Şayet, güvendiği için kabul ederse, bu anlayış, onu hataya veya taassuba düşmekten koruyamaz. Bu hususla ilgili çarpıcı bazı örnekler vererek bundan sonraki yaşamımızda bu ve benzeri hatalara düşmemiz gerekir.

Ayetullah HUMEYNİ: Uzun süre Avrupa'da kalmış Emperyalizmin uşağı bir fırsatını buldu İran'a döndü, İslam Devrimi adı altında Şah Rıza Pehlevi ailesini devirdi. İslam dinini ülkede yeniden yaşatma algısı oluşturdu. Bu komşu ülkelerde de bu şekilde algılandı. Türkiye'de çocuklarının adını HUMEYNİ koymaya kadar gitti.

Fetullah GÜLEN: Türk Toplumuna her alanda islami ilkeleri yaşatacak bir Lider algısı oluşturmaya çalıştı. Başta Milli Eğitim olmak üzere devletin tüm kurumlarında örgütlen­melerini sağladı. Bunu yaparken üzülerek ifade etmem gerekirse, Devleti idare edenlerin, bürokrasinin desteğini yanına aldı, vatandaşlar bu hususta suçlu değildir. İlgili ve yetkili makamlarda bulunanlar bu hainin, emperyalist devletlerin özellikle ABD'nin Ortadoğu Coğrafyasındaki çıkarlarının uşaklığını yaptığı göremezken, bırak görmeyi elinden tutarken vatandaş nasıl görebilecekti. İslama hizmet ediyor diye kurban kesti etini yurtlarına götürdü bağışladı, parasal yardımda bulundu. Bu yardımları yapan vatandaşlar hain, Okullarının, yurtlarının, bankalarının açılmasına izin verenler, katkıda bulunan siyasiler, bürokratlar, iş adamları suçu değil, okullarında görev alanlar vatandaşlar suçlu! Hepinizin bildiği üzere bu hain, TÜRK TARİHİNDE görülmeyen bir kalkışmaya en sonunda başvurmuştur. Bu milletin alınteri ile alınan silahlarla, uçaklarla genç, yaşlı, kadın, erkek gözetmeksizin vurma küstahlığını yapmıştır. Kurtuluş savaşı sonrası kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi başta olmak üzere bir çok kurumu bombalanmış ve binlerce vatandaşımızı şehit etmiştir. Bu hain ve maalesef en yakın arkadaşları yurtdışına kaçmışlardır. Bunlara bu fırsatı verenleri milletim adına ALLAH'a havale ediyorum.

TARİKAT LİDERLERİ: Ülkemizde maalesef bu husus ilgili yetkili makamlarca yeteri kadar mercek altına alınmamaktadır. Bir tarikat lideri, tarikat mensubu bir gence şu kızımızla evleneceksin dediğinde, o iki genç mutlaka evlenirler olayı değerlendirme, muhakeme etme gibi bir düşünce olamaz. Şeyh istediyse bunda bir hikmet vardır, düşüncesi gençleri taassup altına almıştır.

Bir vesile Kıbrıs'a gitmiştik Şeyh Nazım Kıbrısı'nın bulunduğu bir mekâna gittik. Herkes kuyrukta, bizde kuyruğa girdik içeri girerken Şeyh Efendinin önünde herkes yere kadar eğiliyor, sonra ileride bulunan bir müridinin önüne geliyor, kaşıkla bir tatlı ikram ediliyor. Herkes aynı kaşığı ağzına sokup tatlıyı yalıyordu. Hay Allah'ım şimdi ben bu durumdan nasıl kurtulurum derken Allah'ın yardımıyla sıradan çıktım. Burada sağlık açısından bir muhakeme yapılmaması Şeyh Efendinin taassubunun derecesini zannediyorum anlatmaya yeter.

ADNAN OKTAR: Mahkemesi devam eden bir başka örnek, Genç, genç bayanlar ADNAN ın yakınında olmak için yarışıyorlar. Yapmadıkları cilveler yok. Kendi kendime soru­yorum; televizyondaki görüntülerden hareketle. Bu insanlarda AKIL TUTULMASI MI var? İçlerinde Anne-kız bile var. Yirminci yüzyılda bu görüntülere insanın inanası gelmiyor. Hayvanlar âleminde bile böyle bir görüntü bulamazsınız.

Toplumdaki bu ve buna benzer tiplerin varlığından, faaliyetlerinden birinci dereceden sorumlu makamlar istihbarat birimleri ve bu kurumların başında bulunan idarecilerdir.

BİLGİ YETERSİZLİĞİ: İslam ın temel meseleleri olan İTİKAT, İBADET VE AHLAKLA ilgili esasları bilmeyen ve HZ. PEYGAMBER (S.A.V)'e tabi olmanın ne demek olduğunu henüz anlayıp kavrayacak bir durumda bulunmayan bir insan, eğer biliyormuş gibi davranır, kendi bildiklerini dinden sayar ve onları din diye savunmaya kalkışırsa taassup içine düşmüş olur. Yüce Rabbimizin, DE Kİ: HİÇ BİLENLERLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?" ANCAK AKIL SAHİPLERİ ÖĞÜT ALIRLAR" (Zümer, 39/9) mealindeki ayeti ilmin önemini vurgulamakta ve bilgisizliğin de, bir değer olmadığını ortaya koymaktadır.

Toplumumuzda bu hususla ilgili BİLGİ YETERSİZLİĞİNİN ana kaynağı Milli Eğitim Bakanlığı Milli Eğitim sistemimiz ve Milli Eğitim Politikamızdır. Toplumun bir kesimi okullarımızda dini eğitimin verilmesini LAİKLİK karşıtı olarak nitelendirerek karşı çıkmaktadır. Bu güne kadar maalesef bu düşünce başarılı olmuştur. Bu durumdan kimler yararlanmıştır. Tarikat şeyhleri ve dini araç olarak kullananlar. Hatırlayın; hain Fettullah GÜLEN'in Okulları, dershaneleri, yurtları, abi, abla evleri neden çok rağbet görüyordu? Bu okullara kızlarımız başörtüleri ile rahatlıkla gidebiliyordular, başörtülü öğretmenler bu okullarda görev yapabiliyordular.

Ayrıca bu kurumlarda öğrencilerin ve personelin namaz kılacakları yerler mevcuttu.

Bunlara öğrencilerin yarışma sınavlardaki başarılarımda ekleyince toplumun bu kurumlara rağbet göstermesi kaçınılmaz olmuştur.

Tehlikeyi hain ihtilal girişimi sonucu gören devlet yetkilileri okullarımızda olumlu anlamda düzenlemeler yaparak Türk Toplumunun beklentilerini karşılamışlardır. Yeterli midir? Hayır.

EHLİNDEN SORMAK: Bir insanın, bilmediği bir konuyu, ehil olmayan kişilerden sorması ve onlardan aldığı cevaplara dayanarak, öğrendiklerinin doğruluğunu savunması, taassuba götüren bir yoldur. Toplum olarak bu konuda maalesef şansız olduğumuzu ifade etmek zorundayım. Milli ve dini konularda yeterli bilgi ve beceriye sahip kişi sayısı yeterli midir? Yeterli ise etkinliği nedir? Üzülerek ifade ediyorum eğitim sistemimizdeki olumsuzluklara rağmen yeterli bilgi düzeyine sahip ehil kişilerde siyasi baskılara hedef olmamak, bulundukları konum­larını koruyabilmek için maalesef gerçekleri ifade etmekten kaçınmaktadırlar. Din adamlarımız camilerimizde, sohbetlerinde özellikle Helallerden, haramlardan, israftan söz ederler.

Şimdi sizlere soruyorum bugüne kadar hükümetlerin, Merkez Bankası yetkililerinin aldıkları faiz kararlarına YANLIŞ YAPIYORSUNUZ, FAİZ HARAMDIR, YÜCE DİNİMİZ KUTSAL KİTABIMIZ BUNU HARAM KILMIŞTIR. SAYIN BAŞBAKANIM, MALİYE BAKANIM, CUMHUR BAŞKAN İM BU KARARI VETO EDİN, UYGULAMAYIN DİYEBİLDİLERMİ?

HEPİNİZİN BİLDİĞİ ÜZERE MİLLİ PİYANGO VAR. Zaman, zaman bu kurumun yaptığı işin haram olduğu ifade edilmektedir. Ancak ifadeler hafif kalmaktadır. Vatandaşın israfı dile getirilmektedir. Getirilsin buna karşı değilim. Ancak yüksek makam sahiplerinin israfları hususunda sus pus olunmaktadırlar. ÜLKEMİZDE MAKAM ARABASI SALTANATI ALMIŞ BAŞINI GİDİYOR. Ekonomik yönden sıkıntılı günler geçirdiğimiz 2020 yılında dahi birileri çıkıp, DİYANET İŞLERİ BAŞKANI, içinde bulunduğumuz şartlar sebebiyle makam arabalarınızı belli süre kullanmayın diyebildi mi? Harcamalarınızda Lüksten kaçının diyebildi mi? Kıbrıs'ta yapılan törene 4 uçak yerine bir uçak ile de gidilebilir di diyebildi mi? Diyemezsiniz. Dediğiniz an ipinizi etkili ve yetkili makamlarda oturanlar çeker.

Toplum; gelişmeleri ehil olmayan kişilerden öğrendiklerini savunma durumuna düşmek­tedir. Bu durum sosyal yapıyı zedelediği gibi ülkenin geleceğini de olumsuz etkilemekle kalmayıp, milli ve manevi değerlerin bozulmasına ve emperyalist devletlerin işine yaramak­tadır. Bugün ülkemizde DENİZ LİSESİ, KULELİ ASKERİ LİSESİ, ASTSUBAY HAZIRLAMA OKULLARI KAPALI MI? EVET KAPALI. ASKERİ HASTANELER KAPALI MI? EVET KAPALI. Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı içten ve dıştan yapılacak saldırılara karşı koyacak.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin personelinin eğitimi için okulu yok. Kapatılma nedeni olan gerekçeler ortadan kaldırılarak bu kurumların faaliyetleri sürdürülemez mi? Sürdürülebilir. Bu hususla ilgili geçmiş dönemlerde her şeye MAYDONOZ olanların maalesef gıkı çıkmıyor. Niçin? Koltuk çok tatlı galiba. Bu cümleden şu anlaşılırsa üzülürüm.

Yüksek sesle siyasi otoriteye kafa tutulsun. Hayır, bilimsel, sosyal veriler, tarihi değerlendir­melerle bu okulların varlığını sürdürmelerinin T.S.K.'nın yapısı ve geleceği açısından önemi anlatılarak bir an önce açılmalarının gerekliliği anlatılmalıdır. Bu durum gelecekte MİLLİ ÇIKARLARIMIZI olumsuz etkileyecektir. Bu okulların biran önce açılması, bu ülke çocuklar­ının yanında Türk Devletlerinin çocuklarının da bu okullarda ortak eğitime tabi tutularak TÜRK BİRLİĞİNİN oluşuma zemin hazırlanması sağlanmalıdır…

Anahtar Kelimeler:

Yazarın Yazıları