Öyle hızla değişiyoruz ki; atın dörtnala koşması, okun hedefe ulaşması gibi sanki ışık hızına göz kırpar gibi.
Hatta bu değişim sürecinde kimimiz durumun farkında olup ne yapabilirizi konuşurken kimimiz umursamayan tavır takınırız. Kimimiz ise değişimin farkında bile değiliz.
Değişimi cüzlere ayırırsak; takas, trampa, olanın yerine bir başka şeyi koymak diyebiliriz pek tabi ki.
Lâkin bizim genel toplum olarak değişimimiz beklenen murad edilen düzeyde değil.
Değişimin kişide ve toplumda evlâ olanı; hiç hasta ziyaretine gitmezken artık günlük rutinine hasta ziyaretlerini eklemesidir. Aramadığı akrabalarını arayıp sormasıdır. Birikimini ihtiyaç sahipleriyle paylaşmasıdır.
Bizdeki değişim ise; hastaya mesajla iyi dilekte bulunmak, akrabadan fersah fersah uzaklaşmak, ihtiyaç sahiplerine kör olmak.
Erdemli değişim içinde olan bireylere âvam, geri kalmış yaftasını yapıştırmadan geri durmayan uçurumdan aşağı hızla dereke kaydeden güruhun serzenişleri dur durak bilmeden de devam ediyor.
Elimizi, kolumuzu, filhakika sadırmızı açarak sekülerizmin bize sunduğu hedonist dünyada hızla ilerliyoruz.
İstek, arzu, emel insanın doğasında var elbet.
Lâkin ilâhi sistemde bizden istenen bu haz yağmuru, haz kasırgası, haz fırtınasına karşı tedbirli olmaktır.
Eskiler demeyeyim. Büyüklerimiz diyeyim bu konuda derler ki: hazlarını, isteklerini yönetebilen nefsine hükmedendir. Değerli Anadolu coğrafyası sakinleri bizlerdeki değişimin sebeplerine girersek yazı uzadıkça uzar. Zaten cümle ervah bu sebepleri bilmektedir de.
Sebepler (sosyal medya, bireysellik vb) her ne ise;
Biz müsaade ettiğimiz için bizdeki değişimi sağlamaktadır. Bunu unutmayalım. Bu değişimi bize sunuyorlar ve bizde rızâ, kabul gösteriyoruz.
Asla kelimesi havalarda uçuşuyor.
Kahvesiz asla, tatilsiz asla, avakadosuz mümkün değil gibi.
Şu marka şampuanı biten bireyin o günü şampuanını alana kadar mutsuz geçirmesi, evdeki tencere yemeğini yemek istemeyip dışarıdan yemek çağıramadığı için modunun düşmesi, küçük minik gibi görülen hedonist belirtilerdir. Hazlarına ket vuramayan, hazlarını minimal tavırlarda bile kontrol edemeyen birey kümeleri oluştu. Minik maddi yoksunluğun (örneğin; o gün evde kahve olmaması, şampuanımın bitmesi) bizi mutsuz etmemesi gerekir. Kastım geçim sıkıntısı yahut büyük maddi sıkıntı değildir. Bu nevi durumların bizi üzmesi gayet tabi ve doğaldır.
Bitkinin, hayvanın ve dahi insanın habitatı vardır.
Yaşam koşulları, hayat tarzı vardır, birbirinden farklı olarak.
Habitatı değişen bitkiler solup terki diyar ederken, yine habitatı değişen hayvanlarınsa nesilleri tükenmektedir.
Peki, habitatı değişen insan bunun neresindedir?
Kocaman bir soru ve soru işareti bırakarak devam etmek istiyorum.
Neredeyse insan sayısı kadar karakter ve mizaç farklılığı olan dünyada yaşamaktayız.
Sabah haberlerinde okuyoruz; yolda bulduğu içinde şu kadar para olan çantayı sahibine teslim eden erdemli insan. Evet, erdemli insan bunu yapar. Ama bu durumun haber oluşu bizim erdemsizlik bataklığında nasılda devinip durduğumuzun habercisidir de.
Habitatımız hızla değişirken gündüzün sağlam güvenilir havasında bile gece ormanda gezer gibi tedirgin ve endişeli topluma dönüştük.
Değerli okurlar; reçetesi elimizde uygulaması isteğe bağlı olarak kolaylaşan değişimimize; Rum suresi 31. ayetinde “ İnsan; öz ve fıtrat üzere yaratıldı.”
Buyuruyor Yüce Mevla.
Tüm değişim ve gelişimimiz yaradılış orijinimize, kökümüze ters düşmediği sürece olağan ve de kıymetlidir.
Dikkatli ve muhafazakâr yaşadığını iddia eden bireylerin bu konuya daha fazla sabitlenip, vakit ayırması ve hedonizmin balçık gibi akan ırmağından uzak durması gerektiğini söylemeden edemeyeceğim.
Değişim adı altında soy, kök, fıtrat bağımızdaki kopmalar bizi frizbi gibi savururken; yalnızlaşma, işe yaramama, sevilmiyorum vehmi ile daha da yıpranırız.
Kitabına, peygamberine, Anadolu’nun erenlerine kulak kesilen dimağlar bu değişim yolculuğun da güçlü, enerjik ve de köklerinden uzaklaşmadan usul usul, sakince yol alacaktır. Değişimin ve ilerlemenin imrenilen derecesi ile imrenilmeyen derekesi üzerine bolca tefekkür temennisiyle...
Anahtar Kelimeler: