İslam Düşmanlığı Bir Hastalık mı?

  • 24.11.2021 20:26
  • Okunma: 1359 kez

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in İslami tebliğ etmeye başlaması ile iman edip İslam’ı kabul edenler, ona gönülden bağlananlar olduğu gibi, şiddetle karşı çıkan ve aşırı şekilde düşmanlık edenler oldu.

Peki, neye düşmanlık ettiler?

Örneğin Ebu Leheb, -Putlarımıza laf söyleyemezsin dedi; Ebu cehil aynı mazeretlerin yanında -Neden peygamberlik bir yetime geldi ki, diye kibir yaptı; As b. Vail -İnsanı diriltip yeniden hesaba çekmek mümkün değil, bizi dünyalık zevklerimizden alıkoyuyorsun, dedi…  ikrime…Ve bunun gibi pek çok kişi yine pek çok sebeple Hz. Muhammed’in getirdiği İslam dinine karşı çıkıp düşmanlık ettiler.

 Düşmanlık edenlerin içerisinden sonradan İslam’ı tanıyan, Müslüman olanlar oldu -Biz neden böyle mükemmel bir anlayışa düşmanlık etmişiz ki diyerek pişmanlıktan gözyaşı döktüler. Ebu Leheb ve diğerleri ise İslam’ı tanıyamadan, anlayamadan salt katı bir kör düşmanlıkla bu dünyadan çekip gittiler.

Günümüze kadar geldiğimizde aynı durumun değiştiği pek de söylenemez.

Hangi coğrafyaya baksan aynı düşmanlığın devam ettiğine şahit olmaktayız.

Çin’de Müslüman Doğu Türkistanlılara neler yapıldığını biliyoruz. Komünizm devrinde Rusların en çokta Müslümanlara dinlerini dillerini unutturmak, ahlak kavramlarını yok etmek için sistematik bir savaş ve program geliştirdiklerini biliyoruz. Aynı şekilde Myanmar’da mazlum Müslümanların ne büyük zulümlere maruz kaldığını bütün dünya görmekte. Ve sömürdüğü zenginliği Medeniyet maskesi olarak yüzüne takmış olan Batı her gün Müslümanlara karşı saldırıların merkezi konumuna dönüşmüş. Kitlesel ya da bireysel saldırılar aynı zamandır sahip olunan basın, medya organizasyonları ile ve gerçekleştirilen sosyal sivil oluşumlarda gizli ya da açık ortaya belirgin bir şekilde göze çarpmakta.

Peki, neden bu kadar düşmanlar?

Neden İslam’a, İslam’ın temsil ettiği değerlere ve onun sembollerine karşı bu kadar pervasızca ve acımasızca saldırı halindeler? Düşmanlıkları din kavramına karşı değil, zira diğer inançlarda İslam’a benzerlik taşıyan değer yargılarına öylesine sempati ile yaklaşıyorlar ve ileri derecede saygı duyuyorlar ki, bunun mantıkla izah edilebilir tarafı yok.

Örneğin, rahibenin örtüsüne –A ne kadar güzel ve ne kadar saygın derken, Müslüman bir kadının örtüsüne nefretle bakıyorlar, papazın, hahamın sakalına tek kelime etmezken sünnet olarak sakal bırakan bir Müslüman erkeğin sakalından nefretle bahsediyorlar.

Doğu’dan Batı’ya diğer inançlarda karşılaştığımız eksiklik ve çarpıklıklar hakkında tek kelime etmezken, İslam’ın kendisinde zerrece kusur olmamasına rağmen bir Müslümanın yaptığı hatayı dahi İslam’a mal ederek, İslam dinine karşı nefret kusuyorlar.

Bunun açıklaması şu: Nasipsizlik, algıya kurban gitme ve hakikate düşmanlık.

Düne kadar İslam’ı gericilik mantığı ile yaftalayarak kendilerine Batı’yı ilah edinen bir anlayış vardı. Gerçi hala var bu anlayış ancak gözleri hakikate kapalı olsa da tarihte bilim denen şeyi ihya edenlerin Müslüman bilim insanları olduğunu istemeden de olsa görünce, zihinlerinde azıcıkta olsa utanma kavramı arzı endam edenler oluyor. Çünkü onlar her şeyi Batıdan geldi zanneden ve Batı anlayışını ilah edinen bir zihniyete sahip.

Oysa din kavramına karşı Batı’da gelişen bu gericilik fikrinin zerre kadar İslam ile ilgisi olmadığını zira Batının sosyal hayatının muhatabının Hristiyanlık ve dolayısı ile kilise olduğunu dolayısı ile bu sözün muhatabının Hristiyanlığa karşı geliştirilmiş bir söylem olduğunu bilmezler. Oysa tarih boyunca, İslam hayatının her alanını kuşatan Müslüman toplumlar bilirler ki İslam insanı ve içerisinde bulunulan toplumları çağlar ötesine taşıyan bir gelişim anlayışına sahiptir. Dolayısı ile bırakın böyle bir dinin gerici olmasını biz onun ufkuna ulaşabilmek için her geçen gün kendimizi geliştirmek zorundayız. Zira İslam’ın bu fikri yapısına tabi olduğumuz dönemler Müslümanların başarıları ortada durmaktadır.

Ama bugün batının perde önünde gözüken zenginliğini öne sürerek kayıtsız şartsız hayranlık ve tabi olma anlayışı buna paralel olarak da gelişen salt fanatik İslam ve kendi öz değerlerimize karşı takınılan düşmanlığın Sosyoloji tarihindeki adı, sömürülmüş zihniyet yapısı ve mankurtlaşmış düşünce yapısı. Daha Türkçesi ise katiline âşık kölelik anlayışı.

Zaten çoğunun derdi de Batı imiş, gelişmekmiş filan da değil, çünkü gelişsek de gelişmişlik tarihimizin batının çok önünde olduğunu ortaya koysak da zerre kadar bize ve düşüncemize yanaşmıyor ve saygı duymuyorlar.

Emin olun Batı toptan Müslüman olsa, bunlar İslam düşmanlığı adına gider ineğe, fareye tapan bireyler olurlar fakat yine de İslam ile dost olmazlar. Çünkü bunların derdi ne gelişmek ne de Batı! Tek dertleri var, o da sadece İslam ve hakikat düşmanlığı.    

Sağlıcakla kalın.

Anahtar Kelimeler:

Yazarın Yazıları