Balkanlar, Uluslararası Abluka ve Doğu'nun Eğitim Sorunu

  • 27.02.2021 00:02
  • Okunma: 2579 kez

Ayten Çalış Kurtçu


“Din hurafeleri yok etmezse, hurafeler dini yok eder...” - ALİYA

Gazetemizdeki ilk köşe yazıma, Bosna ile başlamak istedim. Zira bundan yaklaşık yedi yıl evvel, Balkanlar’da on günlük bir saha çalışması yapmıştık. Saraybosna’nın suyundan içen bir daha kopamaz derler, bizimki de o hesap oldu! Ne vakit Balkanlar’a yönelik bir üretim olsa, kulak kesiliriz...

Aliya’nın eğitim doktrini ile ilgili yeni bir akademik yayın, 2021’in ilk aylarında okurlarla buluştu. Dr. Onur Şaraplı’nın imzasını taşıyan “Aliya İzzetbegoviç’in Düşüncesinde İslam ve Eğitim” başlıklı çalışma, tez döneminden kıymetli hocam Doç. Dr. Hale Torun’un önsözü ile yayınlandı. Genişletilmiş bir akademik makale üzerinden yürüyen metin; hem Bosna direnişinin lideri hem de derinlikli bir entelektüel olan Aliya’nın eğitim görüşü üzerinden, abartısız en önemli meselemizi ele alıyor.

 

“Batı’nın seyrini anlam yoksunu kuru bir bilimsellik, duygusuz bir teknolojik atılım olarak görürken; biz neden derin medeniyet birikimimizi, çağdaş ve işlevsel bir eğitim felsefesi haline dönüştüremedik? Neden bugün; Kurtuba ya da El-Ezher üniversiteleri gibi geçmişte İslam dünyasının gözde eğitim kurumları olmuş örnekleri, dünya geneline yayamadık? Dahası Kur’an ahlâkıyla ahlaklanmış, maddî manevî her anlamda örnek şahsiyetleri; niçin birçok konuda Batı ile yarıştıracak bir düzleme taşıyamadık? Bilgisel ve yaşamsal planda kemale ermiş bir eğitim sistemini, neden hâlâ var edemedik?” Evet; çalışmada Aliya’nın eğitim görüşü üzerinden irdelenen mesele, tam da bu.

Balkanlar gibi Doğu ile Batı’nın birleştiği, zengin ve bir o kadar da çileli bir coğrafyada fikrin namusunu korumaya çalışan Aliya İzzetbegoviç; yaşamı boyunca bir yandan sıcak direnişin lideri olmuş ve bölgedeki Müslüman varlığını yok etmeyi hedefleyen tarihî Bosna savaşında kilit bir rol oynamış, bir yandan da İslam coğrafyasının sorunlarını nitelikli bir felsefî formasyonla irdelemiştir. Eserlerinde İslam dünyasının düşünce merkezli, gerçekçi, analitik düşünme yetisini, eleştirel bakabilme yeteneğini ve dolayısıyla da empati kurabilme becerisini geliştiren, hem ahlakî hem de düşünsel derinliği birlikte verebilen ideal bir eğitim modelini muhakkak hayata geçirmesi gerektiğini vurgulamış; kültürel ve ahlakî yozlaşma ile her daim burun buruna olduğumuz yabancılaşma tehdidine yönelik panzehirin, yalnız bu yolla vücut bulacağını dile getirmiştir.

Söz konusu akademik yayının da Aliya’nın mevcut durum tespitleri ve çözüm önerileri üzerinden yürüyerek, “Meselelere bütüncül bir perspektifle yaklaşıp gerçekçi çözümler üretirken erdemli insan olma idealinden zerre taviz vermeyen sağlıklı bireyleri, nasıl bir eğitim modeli üzerinden var edebiliriz?” sorusunun üzerine gittiğini söyleyebiliriz. İbn-i Haldun, Ziya Gökalp, El-Câbirî, Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken, Peyami Safa, Prof. Dr. Erol Güngör gibi birçok önemli isimden yerinde alıntılar yaparak meseleyi daha geniş bir zemine taşıyan çalışma; Batı’nın Doğu’ya bakışını da yabancı alıntılar üzerinden resmederek çözüme giden yolu açmaya çalışmış.

Aliya şüphesiz; İslam dünyasının, fikrî ve eylemsel planda açık bırakılan noktalar nedeniyle “Doğu’da akıl merkezli düşünsel bir yükseliş gerçekleşemez.” savındaki oryantalist düşüncenin değirmenine su taşıdığını tespit ve tasvir edebilen bir zihindir. Kendisinin bu önemli özeleştirisi de çalışmada irdelenmiş; yeni bilginin ahlak ve kültürle nasıl harmanlanabileceğine yönelik özgün yorumlarda bulunulmuş. Ayrıca ekonomik kaygılarla eğitimi, yani hem tefekkürü hem de maneviyatı endüstriyel sistemin emrine terk eden, ezberci bir öğrenme mekanizmasını ve araçsal bir teknik aklı temel alan modern dünyanın kritiği derinleştirilmiş; “Tefekkürü ve düşünceyi eyleme dönüştüren sağlıklı bir eğitim felsefesi, medeniyetin temelidir.” şeklindeki ufuk temellendirilmiş.

Bugün pragmatik bir çizgide yol alan, yani çıkar ve güç odaklı bir anlayışla hareket eden ve insanı öteleyerek varlığı anlam kaybına uğratan modern dünya; çok ciddi bir hız problemi ile karşı karşıyadır. Çalışmada Paul Virilio’nun dromoloji (hız bilim) kuramından söz edilerek, sanayi düzenine hizmet eden ve sistemi sorgulamayan robotlar doğuran mevcut matrix dünyası da kritize edilmiş ve uzmanlara mahsus yapay bir dil oluşturan, ruhsuz, anlama dokunmayan her türlü üretim sorgulanmış. Ayrıca Aliya’nın, “İslam dünyası kendine biçilen Ortadoğululuk kimliğinden sıyrılarak, kendi öz kimliğini ortaya çıkartmalıdır.” şeklindeki önemli tespitinden yola çıkılarak Türkiye’ye ya da Rusya’ya yönelen bir Balkanlar istemediğini söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a doğru güncel bir köprü kurulmuş ve Doğu’dan koparılarak salt bir Avrupalı olmaya zorlanan Balkanlar’ın her dem merkezinde olduğu uluslararası ablukaya bir kez daha dikkat çekilmiş.

Sonuç olarak Balkanlar’a ve İslam dünyasının en temel problemi olan eğitim meselesine yönelik verimli bir ufuk turu yapmak isteyenlere çalışmayı öneriyor ve sözlerimi, metnin son paragrafı ile noktalıyorum; “Türkler, geçmişte İslam uygarlığını bir ideal ile Avrupa’ya ve diğer kültürlere kabul ettirmişlerdir. Bunun nedeni de, kendilerinin Müslüman olmalarının yanı sıra özgün kültürlerini ve örfî hukuklarını kaybetmemiş olmalarıdır. Bugün sistemde örnek alınacak uygarlık modeli de bu noktadan bakılarak ortaya konulabilir ve İslam dünyası yeni bir eğitim modeline bu şekilde kavuşabilir...” 

Yazarın Yazıları