Su Medeniyeti Şehri İstanbul’un Su Sorunları Tarihte Nasıl Çözüldü?

  • 21.01.2021 15:58
  • Okunma: 1009 kez

Prof. Dr. Cemal Zehir


Tarihin en büyük su medeniyeti şehirlerinden biri olan İstanbul, küresel ısınma ile birlikte su kuraklığı yaşayacak büyük bir mega kent olacağı öngörülüyor.
  Tarihin en büyük su medeniyeti şehirlerinden biri olan İstanbul, küresel ısınma ile birlikte su kuraklığı yaşayacak büyük bir mega kent olacağı öngörülüyor. Osmanlı su medeniyeti başkenti İstanbul, su felaketi ile karşı karşıyadır. Kuraklık böyle devam ederse 16 milyonu aşan nüfusuna su veremeyecek hale gelecektir. Bunun için Büyükşehir yönetimi başlamış projeleri hızlandırmalı ve yeni projeleri devreye sokmalıdır.
 
  İstanbul’da Osmanlıdan önce su tesislerine ilişkin ilk örnekleri Roma İmparatorluğu devrinde Trakya’dan ve şehrin batısından getirilerek su verildiğini tarihi bulgular göstermektedir. Bu bulgular Hadrıanus (113-124) yılları arasındaki döneme aittir. Daha sonra 368 yılında Valens zamanında bugün hala ayakta olan  974 m. uzunluğundaki Bozdoğan Kemeri su tesisi yapılmış ve şehrin değişik bölgelerine su verilmiştir.
  İstanbul’da Osmanlı’dan önceki şehir  su tesisleri ve şebeke hattı Bizans İmparatorluğu’nun son döneminde doğal afetler ve istilalar nedeniyle tahrip olmuş ve tamir edilmediğinden büyük oranda kullanılamaz halde idi. Şehir, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından 1453 yılında feth edildikten sonra sarnıçlarla şehrin su ihtiyacının karşılanması yerine şehre su getiren su yolları tamir edilme yoluna gidilmiştir.
  Fatih devrinde İstanbul’da 9 vakıf çeşmesi ile cami, imaret ve diğer  vakıf tesislerine su verilmiştir. II.Beyazıd devrinde Beyazıt su yolları adlı su yolu yapılmış. Bu su tesisi Beyazıt camii ile şadırvanına 10 vakıf çeşmesine ve diğer vakıf tesislerine su sağlamıştır. Yavuz Sultan Selim devrinde bazı su tesisleri yapılmıştır. İstanbul’da yapılan su tesisleri içerisinde Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılanlar tam bir mükemmellik göstermektedir. Sular genellikle dere ve membalardan alınmış, derelerden alınan sular bugün bağlam şeklinde dediğimiz küçük bir bent yaparak seviyeleri artırılmıştır. Savak yükünü artırmak için ise savaklanan kısım daraltılmıştır. Bu bentlerin yan duvarlarına bugünkü gibi yüzen cisimlerin girmemesi için  ızgaralar konulmuştur. Çökertme havuzları inşa edilmiş. 
Bu dönemde yapılan tesislerin hiçbirinde dört yüz seneden fazla bir süre geçmesine rağmen en ufak bir arıza görülmemiş, duvarları yıkılmamıştır. Bu tesislerin hepsi su kirlenmesini önleyecek yapıda inşa edilmiştir. Ayrıca şehre su getirilen suların çeşitli bölgelere ayrılacak yerlerde büyük su dağıtma tesisleri olan maksemler inşa edilmiştir. Taksim ve Eğrikapı Maksemleri bunlara en güzel örnektir. Su dağıtım şebekelerinde genellikle künk ve kurşun boru kullanılmıştır. Osmanlı devrinin son dönemlerinde su dağıtımında pink boruların kullanıldığı görülmektedir.
Kırkçeşme sularını Sarıyer ormanlarından uzun bir isale hattı ile İstanbul’a ileten Mimar Sinan, boru hattının her iki tarafında eksenden itibaren 20’şer mimari arşından toplam 40 arşınlık bir mesafe içinde bina, mandıra, ahır yapımını ve gübre yığılmasını bir ferman ile yasaklattırmıştır.
 
Osmanlı İmparatorluğu’nda Altyapılar ve Su İhtiyacının Karşılanması
 İstanbul, Osmanlıların eline geçtikten sonra bu kentin nüfusu kısa zamanda önemli bir artış göstermişti. Fatih Sultan Mehmet su sorununa bizzat el koymuş, Bizans’ın son yıllarında ihmal edildikleri için işlevlerini yerine getiremeyen bentler, su kemerleri, su yolları, çeşmeler, havuzlar onarılmış, yeni çeşmeler ve hamamlar yapılmıştır.  Fatih Sultan Mehmet döneminde başlayan suyun hayrat konusu edilmesi birçok varlıklı kişilerin kurdukları vakıflarla İstanbul’un   su sorunu çözümüne yıllarca katkıda bulunduklarını göstermektedir.
İstanbul’da Osmanlı döneminde yapılan su tesisleri dört ana başlık altında sınıflandırılabilir. Bunlar 16. yüzyılda ayrı ayrı isaleler şeklinde yapılan Halkalı suları, Kanuni devrinde yapılan Kırkçeşme suları, 1731-1839 yılları arasında devamlı olarak geliştirilen “Beyoğlu ve Şişli tarafını beslemek için yapılan Taksim suları ve bugün bile namı meşhur Hamidiye ve Kayışdağı sularıdır. Ayrıca şehrin Anadolu yakasında çok sayıda su tesisine isale hattı yapılmıştır. Bu ana su işale hatlarıyla İstanbul’un her tarafındaki cami, şadırvan, ev, konak, saray, hamam, imarethane, aşevi, medreselere, çeşmelere ve sebillere su sağlanmıştır. Böylece İstanbul’da su gitmeyen yer kalmamıştır. 
Osmanlı İmparatorluğunun gerilemesi ile özellikle imparatorluğun son zamanlarında çevre kirliliğine karşı çalışmalarda zayıflık ortaya çıkmış, evvelce temizliği Batı için örnek olan şehirler, 19. Yüzyılda Belediye teşkilatında Batı şehirlerini model olarak almaya başlamışlardır.
Tanzimat’tan sonra ise su işlerinin Evkaf Nezareti’ne bırakılması, su yolu, sarnıç ve çeşmelerin bakım ve onarım çalışmalarının -eskiden olduğu gibi- hayır sahiplerince yapılmasının engellenmesi İstanbul’un 19.yüzyılın ikinci yarısına susuz girmesine neden olmuştur. Kaynak sularının su yolu ve borularının yenilenip onarılması da uzun süre ihmal edilmiş, bu iş 1908’nden sonra İttihat ve Terakki Hükümetini bile epeyce uğraştırmıştır.
6 yüzyıldan fazla yaşayan dünyanın gelmiş geçmiş en büyük devletlerinden birini kuran Osmanlı Devleti’nin kültür ve medeniyeti suya verdiği önem bakımından geleneksel medeniyetlerden çok farklıdır. Osmanlı İmparatorluğu günlük hayatın içerisinde suyu öyle güzel şekillendirmişti ki Osmanlı’nın suyla kendinden önce olmayan ve adına su medeniyeti denilen bir şehirleşme ve ulvileşme modeli ortaya koymuştur. İnsanlığa hizmet olarak Osmanlı Devleti zamanında bir medeniyet kaynağı olarak kullanılan sular, insanlığa sebil, hamam, sulama kanalı ve içme suyu olarak Osmanlı coğrafyasının her yerinde vatandaşlarının hizmetine sunulmuştu. 
 
 
 
Bugün dünya su zirvelerinde dile getirilen Türkiye kuraklıkla karşı karşıya tezleri biraz daha gerçek olmaya başladığı yılları yaşıyoruz.1990’lı yıllarda yazılan raporlar “2020, 2025 ve 2040’te dünyada kuraklık daha yoğun hissedilecektir” diye belirtiliyordu. Türkiye bu durumu 2020 yılında çok şiddetli bir biçimde yaşadı.Türkiye’nin en büyük şehri İstanbul’da barajlar 10 Ocak 2021 yüzde 20’nin altında dolulukta  alarm veriyor.Barajlarda kalan sular artık barajların varlığını tehdit eden baraj can suyu seviyesindedir.Ankara’da da durum farklı değildir.İki büyükşehir’in belediye başkanları şehrin su şebekelerine su katacak projeleri bir an önce kamuoyuna sunmalı ve merkezi hükümetten destek isteyip aktif işbirliğine yönelmelidir.Tarihin su medeniyeti şehri İstanbul su felaketi şehrine dönmekten kurtarılmalıdır.Özellikle bu iki şehirde baraj sularının korunmasına yönelik projeler,şehrin su şebekesindeki kaçıkları gidermeye yönelik projeler,barajlardaki suların aşarı sıcaklardan buharlaşmasını önleyici projelere girişerek sürdürülebilir bir su yönetimi uygulamalıdır.
Özellikle hem İstanbul için hem de su sıkıntısı çeken ve çekecek olan şehirler için ortak ekonomik projeler (yani su boru hattı, tankerlerle su taşınması, naylon su torbaları ve buz dağlarının taşınması) ve yöntemlerle kurak bölgelere su ulaştırılması gerekmektedir. Çözüm şekli ne olursa olsun İstanbul su havzalarına dışarıdan su eklenmesi gerekmektedir.Belki kutuplarda her biri 200 bin ton su taşıyabilen balonlardan su taşırız. Belki de Kuzey’deki komşularımızdan su transfer edip su havzalarımıza akıtabiliriz.

Anahtar Kelimeler: Su, Küresel Isınma

Yazarın Yazıları