‘Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’, ‘Matmazel Noraliya’nın Koltuğu’ ve ‘Yalnızız’ gibi psikolojik türdeki eserleriyle Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında ön plana çıkan Peyami Safa; uzun bir süre Beylerbeyi’nde oturmuş ve Üsküdar’ı dolu dolu yaşamış bir isimdir.
İsmi Tevfik Fikret tarafından konulmuş olan ünlü romancı, gazeteci ve fikir adamı Peyami Safa; 2 Nisan 1899 itibariyle İstanbul Gedikpaşa’da doğmuştur. Ancak hayatının önemli bir bölümünü Üsküdar’da yaşamış ve ilçenin ruhundan istifade eden bir edebiyatçı olmuştur.
Safa’nın babası, Trabzonlu köklü bir aileye mensup olan şair İsmail Safa; annesi ise Server Bedia Hanım’dır. Bir buçuk yaşındayken babasını sürgünde bulunduğu Sivas’ta kaybetmiş ve ağabeyi İlhami’yle birlikte, annesi tarafından zor şartlarda yetiştirilmiştir. İlköğrenimini gördüğü Menbau’l-İrfan okuluna devam ederken sağ kolunda ortaya çıkan kemik veremi yüzünden kendini çok küçük yaşta doktorların, hastabakıcıların, ilaç kokularının arasında bulmuştur. 1910 yılında başladığı Vefa İdadisi’ni bu hastalık ve ailesinin geçim zorlukları sebebiyle bırakmak zorunda kalmış ancak düzenli eğitim görememiş olmak, onun çalışma ve kendi kendini yetiştirme azmini kırmamıştır. Kendi kendine Fransızca öğrenmiş, çocuk yaşta ağabeyi İlhami Safa ile birlikte başladığı gazetecilik hayatını ömrünün sonuna kadar sürdürmüştür.
Başta Cumhuriyet ve Milliyet olmak üzere çok sayıda gazete ve dergide yazmış, Kültür Haftası ve Türk Düşüncesi dergilerini çıkarmıştır. Peyami Safa; Osmanlı Devleti yok olurken küllerinden yeni bir devletin doğuşuna şahit olan, bu süreçte gerçekleşen büyük dönüşümü ve yarattığı sancıları ruhunda hissederek eserlerine yansıtan yazarlar kuşağındandır. Felsefeden sosyolojiye, tıptan parapsikolojiye, inanılmaz genişlikte bir ilgi alanı vardır.
Fıkra türünün en yetkin isimlerinden biri olmuş ve onlarca gazete ile dergide, asıl isminin yanı sıra çeşitli takma isimlerle on binlerce yazı yazmıştır. Polisiye romanın da Türkiye’deki öncülerinden olan ve roman tekniğine önemli yenilikler getiren Safa; zaman zaman uçlara savrulduğu fırtınalı, kalem kavgalarıyla dolu bir fikir ve edebiyat hayatı yaşamıştır.
Büyük Avrupa Anketi (1938) ve Türk İnkılâbına Bakışlar (1938) adlı eserlerinde, daha sonra temellendirmeye çalışacağı, bir kitabına da isim olan Doğu-Batı Sentezi’nin imkanlarını araştırmıştır. Sözde Kızlar (1922), Fatih Harbiye (1931) ve Matmazel Noraliya’nın Koltuğu (1949) gibi önemli romanlarında doğu-batı meselesini ele alan yazarın diğer romanlarından bazıları ise şunlardır: Şimşek (1923), Mahşer (1924), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930), Bir Tereddüdün Romanı (1933), Yalnızız (1951), Biz İnsanlar (1959).
1937 yılında Nebahat Hanım’la evlenen ve bu evliliğinden Merve adını verdiği bir oğlu dünyaya gelen Peyami Safa; Erzincan’da askerlik görevini yaparken hastalanarak ölen oğlundan kısa bir süre sonra, 15 Haziran 1961 tarihinde vefat etmiş ve Edirnekapı Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir.
Safa uzunca bir süre, annesiyle birlikte 1918 yılında taşındığı Beylerbeyi’nde, Hamidiye Kruvazörü emekli süvarisi Emin (Okutan) Bey’in Hacı Ömer Sokağı ile Gümüş Yol Sokağı arasındaki pembe boyalı köşkünün üst bahçesindeki küçük bir evde oturmuş; ilk eserlerinden bazılarını bu kira evinde yazmıştır. Burada devrin tanınmış gazetecilerinden Halil Lütfi (Dördüncü) ile komşu olmuşlardır ve kendisinden, birlikte bir gazete çıkarma teklifi almıştır. Bu teklif üzerine Büyük Yol adında bir gazete çıkarmışlar fakat bu tecrübeyi yeterince uzun soluklu kılamamışlardır.
Safa, Necip Fazıl’la da Beylerbeyi’nden tanışmaktadır. Bir yazısında, o tarihte on yedi yaşında olan Necip Fazıl’la Beylerbeyi vapurunda Hasan Ali Yücel tarafından tanıştırıldığını söylemekte; Necip Fazıl da, ‘O ve Ben’ isimli eserinde nasıl tanıştıklarını şöyle anlatmaktadır; “Beylerbeyi’nin yalılar boyu caddesindeki çınarlar arasında ve şiir hummaları içinde gidip gelirken, daima bir gölgeye rastlıyordum. Elleri arkasında, benim gibi koca kafalı, üstelik cılız vücutlu, hep düşünceli, spor ceketli ve gri pantolonlu, ihtiyarla çocuk bulamacı bir genç… Onun için muharrir, romancı demişlerdi. Bir gün Boğaziçi vapurunda; Hasan Ali Yücel onu bana, ‘Peyami Safa Bey!’ diyerek takdim etti.”
1920’lerin sonlarında Beylerbeyi’nden Firuzağa’daki bir apartman dairesine taşınan Peyami Safa’nın, 1950’lerde de aşık olduğu romancı Sevim Burak’ı görebilmek için sık sık Kuzguncuk’a gittiği; hatta evinin önünde “Sevim, Sevim…” diye bağırdığı söylenmektedir...
Kaynak: Üsküdar Belediyesi. (2012). Üsküdarlı Meşhurlar Ansiklopedisi, İstanbul: Üsküdar Belediye Başkanlığı Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Kültür Yayınları.