Merhabalar!
Keyifli anılarımızı, bu anıları yaşarken karşımıza çıkan küçük mutluluklarımızı, gezip gördüğümüz ülke ve şehirleri ve tüm bunların bizlerde bıraktığı tatlı hisleri ele alacağımız köşemize hoş geldiniz. Birçok farklı macerayı, gezdiğim şehirlerin kültürel özellikleri ile, sizlerin de oralara gitmiş, oraları görmüş olmayı isteyeceğinizi, hatta bir gün gideceğinizi umarak her ay burada paylaşıyor olacağım. Bazen benzerliklerimiz bazen de farklılıklarımızdan konuşacağız ama vurgumuz hep ortak paydalarımıza olacak.
Bir şehre gitmeden önce ilk yaptığım şey her zaman için gezilecek yerleri önceden araştırarak kendime küçük bir yol haritası oluşturmak olur. Bu yöntemi seyahat eden herkese tavsiye ederim. Özellikle çevrimdışı kullanabileceğiniz haritalardan birini telefonunuza indirip, gideceğiniz yerleri işaretleyerek işe başlayabilirsiniz. Her ne kadar şu anda işinize yaramayacak olsa da, bu zor günler geçip de tekrar rahat rahat seyahat edebiliyor olduğumuzda kullanabilmek adına, şimdiden çevrimdışı bir harita indirip gezmek istediğiniz yerleri işaretlemeye ne dersiniz?
Genel olarak başkentlerden ve belki ara sıra uğradığım küçük şehirler ve kasabalardan bahsedeceğim. Gezintimize başlayacağımız ilk ülkemiz ise Macaristan olacak.
Tuna Nehri’nin Buda ve Peşte olarak ikiye ayırdığı Macaristan’ın başkenti Budapeşte’den başlayalım. İki farklı yakasıyla insana dinginliği ve canlılığı bir arada sunan, hem eğlenebileceğiniz, hem muhteşem manzaralar yakalayıp güzel fotoğraflar çekilebileceğiniz bu küçük Avrupa şehrini mutlaka ziyaret etmelisiniz. Kalacağınız yeri seçerken şehir merkezinden çok da uzak bir yer tercih edemiyor olacaksınız, çünkü bu şehirde her yer birbirine çok yakın ve ulaşım ağı oldukça gelişmiş. 10’lu ulaşım biletlerinden alarak tatilinizi tamamlayabilir, hatta yürümeyi seviyorsanız biletlerinizi arttırma imkanına bile sahip olabilirsiniz. Bilet almak demişken, ülkenin para biriminin Euro değil Macar Forinti olduğunu da hatırlatmış olalım. Havaalanında yüksek komisyonlarla çevirebileceğiniz paranızı, şehir merkezinde bulacağınız küçük ofislerde, çok daha karlı bir şekilde Forint’e dönüştürebilirsiniz.
Şehir içi ulaşımın kolay olmasının yanı sıra Avrupa’nın diğer ülkelerine ulaşmanın kolaylığı konusunda da Macaristan doğru bir tercih olacaktır. Gideceğiniz diğer ülkelere yapacağınız seyahatlerinizi çok uygun biletler bulabileceğiniz yerel havayolu firması WizzAir üzerinden planlayabilirsiniz. Ya da direkt Flixbus ile komşu ülkelere bir seyahat planlayabilir, hatta Çek Cumhuriyeti’ne bile kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Gezi rotanızı oluştururken 2 ya da 3 gününüzü mutlaka bu şehre ayırmanızı tavsiye ederim.
Gezip görülecek yerlere ve bir rota oluşturmaya gelecek olursak, en az bir gününüzü Buda ve bir gününüzü Peşte için ayırmanızı tavsiye ederim. Parlamento binası önündeki askerlerin nöbet değişimleri, Tuna Nehri boyunca uzanan ve hikayesini okuduğunuzda tarihte olanları derinlemesine hissedeceğiniz demir ayakkabılar, St. Istvan Bazilikası ve bazilikanın en üst katından şehre genel bir bakış, zincirli köprüden yürüyerek karşıya geçmek ve Balıkçı Tabyasından manzarayı izlemek mutlaka yapmanız gereken birkaç madde olarak sıralanabilir. Daha birçok güzelliğe sahip Budapeşte’yi gezmeyi tamamlayabilirseniz Margaret adasında küçük bir araç kiralayarak adanın tadını çıkarmanızı, Japon bahçesine uğramanızı ve vaktiniz kalırsa ülkenin diğer şehirlerini de ziyaret etmenizi öneririm. Székesfehérvár’a giderek taç giyme törenlerinin yapıldığı kaleleri ziyaret etmenizi, Visegrád’da bulunan saray yemeklerinden, saray kostümlerini giyerek temalı bir restoranda tatmanızı, Pécs'te bulunan önce cami sonra kilise yapılan ve şuanda her ikisi için de kullanıma açık olan kilise camiyi gezmenizi, eğer denk gelirseniz her yıl düzenlenen ışık festivaline katılmanızı, Balaton’u ziyaret ederek Macarlar’ın en meşhur tatil bölgesinin tadını çıkarmanızı ve çok da bilinmeyen fakat Macaristan’da oldukça meşhur olan Szekszárd'a gidip üzüm bağlarını gezmenizi tavsiye ederim. Dönüşte ise Macarların meşhur paprikalarından satın almayı sakın unutmayın, yemeklerinize ayrı bir lezzet katacaktır.
Macarlar ve Türkler arasındaki ortaklıklara yapacağınız gezintiler esnasında göreceğiniz yapılarda rastlayabileceğiniz gibi,bir arada yaşamış olmanın getirdiği eski dönemlerden kalma davranışsal izlerde rastlamak da mümkün. Kullandığımız bazı ortak kelimeler, kalıplaşmış hareketlerimiz ve bazı ortak tatlarımız bulunuyor. Örneğin bağdaş kurarak oturmayı “törökülés” olarak isimlendiriyorlar ve türk oturuşu anlamına geliyor. Kapıya “kapu”, ayakkabıya “pabuç”, baltaya “balta” ve anneye “anya” diyorlar. Bunların yanı sıra kırka yakın ortak kelimemiz var ve günümüzde bu kelimeleri kullanmaya devam ediyorlar. Yemeklerine gelecek olursak, en meşhur yemeklerinden bir tanesi olan Gulaş tam bir etli türlü. “Langos” ise genellikle kahvaltılarda ya da çayın yanında tükettiğimiz “pişi” ile birebir aynı. Sadece onlar üzerine farklı soslar dökerek ve daha büyük porsiyonlar halinde tüketiyorlar.
Diğer bir yandan, davranışsal olarak bazı farklılıklarımız da mevcut.Örneğin bizler yeni bir komşumuzu çaya ya da kahveye davet eder ve onun teklifimizi kabul etmesini bekleriz, hatta kabul ettiklerinde mutlu oluruz. Macarlarda ise hiçbir zaman ilk daveti kabul etmek, davet eden kişi tarafından hoş karşılanmıyor. Bir daveti kabul etmeniz için sizi ikinci hatta üçüncüye davet ediyor olmaları gerekiyor. Size yapılan ilk daveti kabul ettiğinizde bu durum, sizi davet eden kişide şaşkınlığa dahi yol açabiliyor.Yabancılara karşı tutumlarında her zaman mesafeli yaklaşıyor olsalar da, bizler kadar cana yakın, sevecen ve sıcakkanlılar. 1 yıl süreyle yaşadığım bu ülkede birçok farklı anı yaşayıp, çok değerli dostlar edindim. Bu benzerlikler ve farklılıklarla bir arada yaşamak ise her birimizin aslında ne kadar farklı, fakat bir o kadar da aynı olduğumuzu görmemi sağladı. Her birimiz bir diğerimize bir şeyler katmış ve birbirimizden bir şeyler öğrenmişiz. Aynı dili konuşmasak da, aynı kültürel özellikleri taşımasak da ortak paydada buluştuğumuz bir dil var. Bu aslında aynı dil ailesinden gelmememize rağmen benimsediğimiz ve kullanmaya devam ettiğimiz kelimelerdeki benzerlikler gibi. Hepimizin ortak bir “Sevgi Dili” var. Değerli olan ise bunu korumak ve yaşatabilmek. Dilerim sizler de bir gün bu ülkeyi ziyaret edebilir ve benim sizlere burada anlatmaya çalıştıklarımdan çok daha fazlasını kendiniz deneyimleyebilirsiniz.