İlham Veren Kadın: Ümmiye Koçak

  • Güncelleme: 23.04.2021 11:50
  • Okunma: 1913 kez
  • Yorum: 0
İlham Veren Kadın: Ümmiye Koçak

İlham Veren Kadın: Ümmiye Koçak
Değerli okuyucularım, bana ayrılan köşeye hoş geldiniz…
Bugün, hayat hikayesi ve verdiği mücadeleler ile her birimize ilham olan Ümmiye Koçak’ın hikayesini konuşacağız.
Kendisini yıllar önce bir platformdaki konuşmasıyla tanıdım. Konuşmasında, aklımdan hiç çıkmayan şu cümleleri kurmuştu: “Birinin oğlu oldu, birinin kızı… Biri sindirmeyi öğrendi, biri sinmeyi… Biri şiddet uygulamayı öğrendi, biri susmayı...”
Ümmiye Koçak, sorgulamaya çocukluğunda başlamış, şiddettin her türlüsüne karşı mücadele vermiş ve toplumsal dönüşümün sağlanması için birçok projeye imza atmış bir kadın. Sohbetimiz boyunca hayat hikayesini, kadınların sesini duyurabilmek için verdiği mücadeleleri ve hiç pes etmeyişini konuştuk.
Dilinden iyiliği, sevgiyi, dayanışmayı düşürmeyen, umut aşılayan Ümmiye Koçak’ın hikayesi…
Tüm dünyaya hikayesi ile ilham veren kadın, Ümmiye Koçak kimdir?
Ümmiye Koçak on kardeşin altıncısı olarak Adana’nın Çelemli köyünde dünyaya gelmiş güzel yavrum. Bıkmayan, pes etmeyen, inatçı ruhlu bir kız çocuğu Ümmiye Koçak…


İlkokulu tesadüfen bitirdim. O zamanlar kız çocukları okula gönderilmiyordu. Bir gün camiden bir anons yapıldı ve her evden bir kız çocuğu okula gönderilecekti. Yoksa anne ya da baba hapse girecekti. Tabii bunu duyunca çok sevinmiştim. Ama evde benden küçük bir kız kardeşim daha vardı. Önce onu gönderdiler. Ancak kız kardeşim devam etmek istemediği için onun yerine ben gittim okula. Ve böylece ilkokulu tesadüfen bitirdim.
Daha sonra okula devam edemediğim için hiçbir zaman ailemi suçlamadım. Çocukluğumda kendi kendime söz verdim. “Tamam okutulmayabilirim. Ama okuma yazma biliyorum. Şanslıyım. Yüksekokul okumadan da kendimi geliştirebilirim. Diplomam olmayabilir ama ben kendimi geliştirebilirim. Kim engelleyecek beni? Kimse engelleyemez!” dedim güzel yavrum. Ve başladım okumaya. Çok okudum. On üç yaşımda öyküler yazmaya başladım. Ve daha çocukluğumda kendi kendimi sorgulamasını öğrendim ben. Nasıl mı?  
Kendime hep şunu sordum. Erkek çocukları okula gidiyordu ama kız çocukları gitmiyordu. Neden?  Neden gitmiyordu? Beni de Allah yaratmıştı onu da.  Peki o zaman neden gidemiyorduk okula? Yıllarca bunu sorguladım. Böylece çocukluğumda sorgulamaya başladım.  
Sorgulamak çok önemli güzel yavrum. Kendine söz vermek ve o sözün peşinden gitmek çok önemli. Ama hepsinden önemlisi kendini tanımak. Ne istediğini bilmek, hedef belirlemek ve o hedefe ağır adımlarla gitmek çok önemli. Ben bunu yaptım. Çocukluğumdan beri…


Arslanköy’de hikayeniz nasıl başladı?
Adana’nın Çelemli köyünden Mersin Arslanköy’e gelin geldim güzel yavrum. Benim köyümde okuma seviyesi yoktu. Ama gelin geldiğim köyde okuma seviyesi çok yüksekti. Hakimi, savcısı, doktoru, hemşiresi, öğretmeni hepsi çoktu. Ama okuyan okumuş gitmiş geriye şehre göçemeyenler kalmış güzel yavrum. Yaşlılar kalmış. Ben öyle bunaldım ki. Çünkü o kadar kültür farkı vardı ki öyle böyle değil. Benim alışmam bayağı bir zamanımı aldı. Tabii bu süreçte boş durmadım güzel yavrum. Köyümde çocuk bakıcılığını başlattım. Evlere temizliğe gitmekten çekinirlerdi laf söz olur diye. Benimle birlikte tüm bu ön yargılar bitti.
Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu’nun kuruluş hikayesinden bahsedebilir misiniz?  
Ben kadınların sesini duyurabilmek için arayış içindeydim. Çünkü gerçekten kadınlar çok çalışıyordu. Tek bir hedefim vardı. O da kadınların seslerini Mersin’e duyurabilmekti. Ben onların çok çalıştıklarını, en yakınları tarafından onlara yapılanları göstermek istiyordum. Ama nasıl yapacağım diye arayış içindeydim. Tam da o zamanlarda bir gün köyümüze bir tiyatro topluluğu geldi. Onları izledim. Tek merak ettiğim çocukların isimleriydi yavrum. Çıktım dedim ki “Kuzum senin adın ne?”. “Ali” dedi. “Ee kuzum demin Veli’ydi ya” dedim. Güldü. “Teyze ya o benim rol adım” dedi. Ben o gece sabaha kadar uyumadım. Neden biliyor musun? Köydeki kadınlar gelip bana sıkıntılarını anlatıyordu. Ama sanki bir başkası yaşamış gibi anlatıyordu güzel yavrum.  Diyordum ki “Ayşe Teyze, Fatma Teyze güvendikleri için bir tek bana dertlerini anlatıyorlar ama bana bile başkasının derdiymiş gibi anlatıp rahatlamak istiyorlar”.  “Eee ben de o çocuklar gibi köyümüzün kadınlarının yaşadıklarını yazsam, onların isimlerini değiştirip herkese seyrettirsem köy meydanında. Herkes görsün yanlışlarını düzeltsin” dedim. Dedim ama yapması hiç kolay değil tabii. Çıktığım yolun çok zor olduğunu biliyordum. Bu da bana güç veriyordu yavrum. Çünkü hiç kimsenin bunu yapmamış olması, zor olması beni bir o kadar kamçılıyordu.  Çünkü ben yapılmamışı ve zorları seviyorum.  Onun için sevgiyle, iyilikle o dönemde ben kırk tane kapıya gittim güzel yavrum. Hiç kolay olmadı. Bir kere evet aldıysam ben on kere de kırbaçlandım yavrum. Ama ben onlara hep teşekkür ettim.  Hep teşekkür ediyorum. Çünkü tek bir hedefim vardı ve ben o hedefe ulaşacaktım.  O sahneye çıkacaktık ve o kadınların sesini tüm Mersin’e duyuracaktık. Onun için yapmam gereken sevgiyle, iyilikle yaklaşmaktı. Bunu yaptım. Kolay mı oldu? Hayır… Hiç kolay olmadı güzel yavrum ama sonunda başardık. Kimse kimsenin yollarına gül döşemiyor. Deve dikeni döşüyor. Önemli olan o deve dikenlerinin arasından gülleri toplamak güzel yavrum. Ben de onu yapmaya çalıştım. Hala da onu yapmaya çalışıyorum.  Çünkü onun mutluluğu hiçbir şeyle değişilmez.  
İlk oyununuzdan sonra nasıl karşılandı Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu?
İlk oyunumuzu oynadık. Şimdi ben herkesin kendi yaşantısını, kendilerini yazdığım için izleyenlerden biri geldi ve “Ya Ümmiye Abla o alkol alan kişi sanki beni anlatıyordu, sanki sen beni yazmışsın gibi orada. Ama olsun gene de çok güzel olmuş dedi”. Halbuki zaten oydu yani. Ama önemli olan kendini fark etmesiydi. Ben ayna olmak istedim. Yanlışlarını göstermek istedim. Tabii ki çok mutlu oldum. Tabii ki yıllar sonra bana ilk zamanlarda argo kelimeler kullanan kişiler gelip” Ümmiye Abla küçük de olsa benim hanımıma da rol versen” dediklerinde ben mutluluktan hıçkıra hıçkıra ağladım yavrum. Çünkü bu parayla satın alınabilecek bir şey değildir. Kafasının içini değiştirmiştim. Ben onun düşüncelerini değiştirmiştim. Ve hedefime ulaşmıştım bir nebze de olsa. Çok mutlu olmuştum.
“Hedefime ulaşmıştım bir nebze de olsa...” Sanırım Yün Bebek filmi tam da buradan çıktı.  
Tiyatroyla belirli bir kitleye ulaşmıştık ama benim tam hedefim değildi güzel yavrum. Çünkü ben kadınların sesini önce Mersin’e duyurmayı hedef olarak belirlemiştim. Ama sonradan da herkese duyurulsun istedim. Anadolu kadınının istediğinde her yerde olabileceğini, her şeyi başarabileceğini...  
Tabii herkes televizyon izliyordu. Ben de dedim ki o zaman ben de film çekmeliyim. Ama tabii bunun ilk önce öyküsü çıktı güzel yavrum. Hani ben iyi bir dinleyiciyim, iyi bir gözlemciyim ya… Yetmiş seksen yaşlarındaki teyzem bana anlatırken ağlıyordu ve titriyordu: “Ümmiye kızım benim hiç oyuncağım olmadı. Ağamın kızı şehirdeydi. Köye geldiklerinde elinde bebeği vardı. Onu istedim. Ama oyuncak bebeğini bana vermedi. Ebem beni öyle bir dövdü ki…” diye anlatırken güzel yavrum eli ayağı titriyordu ve ağlıyordu… Ben o gece sabaha kadar hiç uyumadım. Dedim ki kadının kadına uyguladığı şiddet ne kadar önemli ve ne kadar göz ardı ediliyor. Ben bunun öyküsünü yazdım o gece sabaha kadar. “Yün Bebek” diye. Çünkü annesi ona yünden bebek yapmıştı. Ama ebesi onu dövdüğü için çok ağlamıştı ve anlatırken halen ağlıyordu. Unutmamıştı. Ebesi dediğim babaannesiydi…  
Böylece Yün Bebek öyküsü çıktı.
Bu öykü çok ses getirince ben de bunun filmini çekmeye karar verdim. Çünkü herkes televizyon izliyordu. Ben de bunun filmini çekerim dedim ama öyle akşam düşünüp sabah filmi çekmedim yavrum. Tam beş yıl bunun hazırlıklarını yaptım. Araştırdım. Film nasıl çekilir… Küçük küçük dizilerde roller aldım. Amacım sadece kamera arkasını gözlemlemekti. Film nasıl çekilir, kim ne yapıyor, nasıl görevleri var… Bunları gözlemlemek için tam beş yılımı harcadım güzel yavrum. Ondan sonra evet dedim tamam ben artık bu filmi çekebilirim. Belki elli belki yüz senaryoyu kara kalemle yazdım. Çünkü kafamdakileri aktarıyorum. Yazdıktan sonra gösteriyorum uzmanlarına. Diyorlar ki bana “Ümmiye Hanım bu biraz tiyatral olmuş”. Yahu ne tiyatralı diyorum... Güzelce giydirdim, oturttum, konuşturdum diyorum. Onlar evet deyinceye kadar ben yazdım yavrum.  Taa ki “Tamam Ümmiye Hanım olmuş” deyinceye kadar yazdım. Ama tabii ki bu arada internetten örneklere de baktım, araştırdım nasıl yazılır, örnek senaryolara baktım. Şimdi internette her şey var. Yeter ki öğrenmek iste yavrum.  
İlk yola çıktık… Tabii kimse bize “Aman aman tabii biz size yardım ederiz” demedi güzel yavrum. Bunun da farkındaydım. Tabii ki bir Anadolu kadınısın, köylü kadınısın, hani sana güvenilir mi… Belli bir kitleye kadar güveni sağladık evet ama sinema filmi bambaşka bir olay. Tabii baştan bize hiç destek olan olmadı. Eşime kredi çektim. Bağ bahçede çalıştım. İlk adımı attık. Küçük bir fragman çektik. Ondan sonra basında çıkınca güzel yavrum tabii ki valilik, kaymakamlık, Mersin’deki belediyeler, ticaret odası ne bileyim güzel yavrum her yer bizi destekledi. Allah yüz bin kere razı olsun.  
Kimse tek başına hiçbir şey yapamaz. Hiç kamera görmemiş Arslanköy halkı destek verdi yavrum. Ben her zaman diyorum evet o film Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu’nun ama Arslanköy’ün, Mersin’in, tüm Türkiye’nin o film diyorum. Çünkü biz çektik onu iki buçuk metre karda. Sadece kadınlar çektik. Burada amacım neydi güzel yavrum biliyor musun? İstenildiğinde her şey yapılabilir, bunun yeri, yurdu, mekanı yok. Yeter ki isteyelim. Yeter ki biz kadınlar birleşelim. Gücümüzü birleştirelim. Birlikten kuvvet doğar güzel yavrum. Biz neler yapabiliriz… Biz neden her yerde olmayalım? Her yerde olalım biz Anadolu kadını olarak. Bir şeyleri başarmak için illaki büyükşehirlerde ya da büyük büyük imkanlara sahip olmamıza gerek yok. Önemli olan imkansızlıklardan yaratmak yavrum. Ama bunu taa temelden, çocukluktan öyle yetiştirmeliyiz evlatlarımızı yavrum. Biz çocuklarımızı bir hakim, savcı olacakmış gibi değil öncelikle insan olarak yetiştirelim lütfen. Rica ediyorum güzel yavrum. Tabii ki diplomalar çok çok önemli. Ama önce insan olmak önemli olan. On diploman olsa insan olmadıktan sonra neye yarar…  
Bu süreçte birçok sorunla karşılaşmışsınız. Belki birçoğumuzun aşmakta zorlanacağı sorunların üstesinden gelebilmişsiniz. Bunu nasıl başardınız? Size ne güç verdi? İlham kaynağınız neydi?  
Ailem yavrum. Eşim ve çocuklarım... Bir aile birlikteliği o kadar önemli ki… Önce çocuklarımı ben belirli bir yaşa kadar eğittim. Şimdi de onlar beni eğitiyor. Beni en çok motive eden ve ilham kaynaklarım çocuklarım ve eşim.  
Daha önce deneyimlemediğimiz bir süreçten geçiyoruz. Bu zor süreçte kendini çaresiz, yorgun ve belirsizlikler içinde kaybolmuş hisseden okuyucularınıza, sizden ilham alanlara ne söylemek istersiniz?
Bu hayatta her şeyin çaresi vardır. Hiçbir şey çözümsüz değildir. Madalyonun bir iyi yanı vardır ve bir de kötü yanı. Önemli olan o madalyonun iyi yanını bulmak. Bu insanın kendi elindedir güzel yavrum. Kendi kendini motive etmeli insan. Evet moralleri bozuk olabilir, problemler yaşıyor olabilir, sıfır olabilir, yerle bir olabilir… Amma velakin şunu düşünmeliler. Sizden bunu rica ediyorum. Ben yaşıyorum, nefes alıyorum. Şanslıyım! Yaşanılan her sıkıntı geçecek ve şükredeceğiz. Biz çok daha kötülerini atlattık. Ve buna binlerce kez şükürler olsun diyeceğiz güzel yavrum.   
Her zorlukta daha güçlü kalkmak için nedenleri olmalı insanın. Mutlaka nedenleri olmalı insanın. Neden biliyor musun? Nefes aldıkları için… Hiçbir şey olmasa bile yaşadıkları için çok şanslı olduklarını hissetmelerini istiyorum. Çok şükür, nefes alıyorum ve hayattayım. Bundan iyisi yok. Hep önlerine baksınlar. Arkayı, geçmişi hiç düşünmesinler. Ben geçmişi hiç düşünmem. Hep önüme bakarım. Hep önünüze bakın güzel yavrum. Kötüleri bırakın gitsin denizlere, okyanusa salın gitsin…

 

Anahtar Kelimeler: Ümmiye Koçak